BOYABAT KALESİ’NDEN VE BÜYÜK ŞAİR ARİF NİHAT ASYA

   

       Yeğenim Ceylin, geçen gün bana  Fetih Marşı’nı  heyecanla, gümbür gümbür okudu. Onu dinlerken zihnim Arif Nihat Asya’da, Bayrak, Naat  ve Boyabat Kalesinden şiirinde dolandı durdu. Duygulandım şiir ezberleyen,  hele de Fetih Marşı’nı ezberleyen yeğenimi dinlerken. İşte bu yazı o anlarda ortaya çıkmaya başladı.   

          Arif Nihat Asya, çocukluğunu şöyle anlatır: “Babamdan dedeme, dedemden halama, halamdan amcama kaldım. Sonunda amcamdan halama dönmüş oldum ve halamdan millete kalmışım.”(A.N.Asya, Top Sesleri) Arif Nihat Asya büyük şair. Şairin babası, o 7 günlükken vefat eder, annesi ise 3 yıl sonra bir subay ile evlenir ve Filistin’e göçer. Arif Nihat Asya’ya akrabaları  sahip çıkar. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulundan edebiyat öğretmeni olarak mezun olur ve öğretmenliğe başlar. Onun duygulu, millî mısraları Türk milletine derinden tesir eder. Öyle bir şair ki bir öğretmen hassasiyeti ile Türk milletine yıllarca milliyetini sevdirir, tarihini öğretir, dini hislerini geliştirir. Şair, mısralarıyla yeri gelir okuyucuyu ağlatır,  yeri gelir elinde tebeşir, kara tahta başında hisli ve tesirli ders anlatıyormuşçasına ders anlatır. Yol gösterir, öğüt verir, ağlar, ağlatır,. Hisleri ile milleti nakış nakış işler. “Konsun-yine-pervazlara/Güvercinler;  /’Hu hu’lara karışsın/ Aminler../Mübarek akşamdır; /Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!” şiiriyle oldukça duru ve sıcak anlatımıyla gözlerimizi yaşartan, bizleri duygu katmanlarında dolaştıran  şair Arif Nihat Asya edebiyatımızın güzide şairlerindendir. Arif Nihat Asya büyük şairdir. Hepimiz “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” ile başlayan  Bayrak şiirini ezbere biliriz. Yine “Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek/ Dağlardan çektirilen kalyonlar çekilecek/Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek/Yürü hala ne diye oyunda oynaştasın/Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” mısraları ile Fetih Marşı bizim için yıllarca coşkuyla bir ağızdan söylediğimiz marştır.. Büyük, aziz şairdir Arif Nihat Asya. Necat Birinci, İslam Ansiklopedisinde onun için şöyle der: “ Şiirlerinde günlük Türkçeyi bir sanat dili haline getirerek kullanan Arif Nihat’ın rahat, özentisiz ve sade bir üslûbu vardır. Dilin âhengine önem vermiş, vezinsiz şiirlerinde bile bir iç âhenk kurmayı başarmıştır. Şiiri üzerinde Yahya Kemal’in açık tesiri görülmektedir.”

   Bayrak şiirini  yazdığı ve Adana’da 5 Ocak kutlamalarında okunduğu günden bu yana şairin Bayrak şairi olarak bilinmesine  yol açtı. “Bu sıfat, şair için altından dökülmüş bir İstiklâl Madalyası kadar kıymetlidir. Bayrak şiiri bizim gönül haykırışımızın destanıdır. Bağımsızlığımızın en içten anlatımıdır, her Türk bu şiirin destanıdır. 5 Ocak 1940’ta kaleme aldığı “Bayrak” şiiriyle gönüllere taht kuran üstadın, yine takvimler aynı tarihi gösterirken, 5 Ocak’ta  Hakk’a yürüdüğü kaydediliyor. (Yavuz Bülent Bakiler) “Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım” ile müthiş bir duygu yoğunluğuna ve düşünce coşkunluğuna varır, okuyucuyu da bu duygu yoğunluğuna ve düşünce coşkunluğuna vardırır.

   Nazlı al bayrağımızı büyük bir coşkuyla anlatan usta şair Arif Nihat,  Yahya Kemal’in İstanbul   karşısındaki  hayranlığı  ile kültürümüze, tarihimize odaklanmıştır.  İşte bir gün  Boyabat’tadır üstad.  Boyabat’ı, Boyabat insanını gözlemlemiştir. Boyabat Kalesinde şair yüreği kıpır kıpırdır. Bu heyecanla, bu samimiyetle “Boyabat Kalesi’nden”  şiiri ortaya çıkmıştır. Çok kıymetli mısralar bunlar. Kendisini rahmetle anıyorum. Üstad, tarihin derinden gelen seslerine yüreğini vermiş ve bütün samimiyetiyle Boyabat Kalesi’nden şiirini yazmıştır.   "Entarilerinde/ Bayraktaki al var" diyor..” Boyabat için, Boyabatlı için: “İnsanları hep mert /Bir, yaşlısı, genci: /Hepsinde adım sert!” diyor. “Bir kuytuda kısmet, /Bir türbede himmet…/Göklerde ezanlar; /Davetlisi ümmet! /Girmiş ki ikindi, /Mihrapta-şimdi-  /Allah ile kul var!” mısralarında derin derin düşünüyor, düşündürüyor..  Pervane Tepesi’ne telmih yapan şair orada arıların bal yaptığı bilgisini  de tarihe not düşüyor.  Şair, Boyabat Kalesi’nde derin bir tefekkür içindedir: “Karşısında Boyabad…/Yapmış ki bir üstad,/Çıksan neresinden  /Dimdik kalesinden /Gök kubbeye yol var… /Altın arılardan  /Pervane’de bal var!”