DEDEM

DEDEM

Dedem ağaca yaslanmış avluda dikiliyordu. Öyle bir “ah” çekti ki, yüreği titriyordu.

-Ne oldu dede sana?

Sükûnetler baktı bana ve daldı gitti uzaklara!

-Hayır, be evlat, diyerek; başladı anlatmaya.

Vurdu Çınar’ın gövdesine, tebessümle elini. He mi de tutuyordu ağrıyan o belini."Ah be evlat” diyerek, yana yatan dalı gösterdi.

-Oğlum, şu dal var ya, şu dal! Bu dalın altına şu, dayamayı (direği) babam dikmişti, babam.

Bakıyorum da, oda çekemez olmuş yükünü ve çürümeye yüz tutmuş.Demek ki, ağaçlarda yorgun düşüyor insan gibi.

Dedemkahırlısözlerini dinlerken, gözlerimi çevirdim ve dikkatle baktım!

Dedem iri yapılı kemikleriyle, heybetlice dikiliyordu ve omuzlarına çöken yorgunlukbeni içlendiriyordu. Kalın hadlerden yüzündeki çizgiler, belirgin görünüyordu.

Koca Çınarın sararmış yaprakları titreyerek duruyordu. Çınarın hali ise ruhuma kasvet veriyordu ve buraya dikeni düşündürüyordu.

Dedem ağaca bakınca,(belki de) kendi halini görüyordu. Belki de dedem dikeni de biliyordu.Mevsim artık sonbahardı, bunun oda farkındaydı.

Dedem: Yüzüme baktı, soruyu anlamıştı:

“Evlat bu çınarın dikilişinden bahsedeyim mi.” Dedi ve bana söz bırakmadan anlatmaya devam etti.

-Oğlum, Alparslan’ın ordularında Anadolu’ya giriş “cengine” katılan büyük dedem, bu çınarın, tohumunu Türkistan’dan getirmiş ve avucunun içinde getirdiği toprakla buraya dikmiş. Tohum, bitmiş dal salmış, görüyorum ki, oda yaşlanmış ve çekemez olmuş asırların, yükünü."

Sözün devamında: “Evlat devletler de böyledir. Kurulur cenklerle büyür ve bir gün gelir ağaç gibi yıkılır. Kök olarak bizim devletlerimiz, Selçuklu ve Osmanlı da böyle olmuş ve son devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş: “Evet evlat her şey doğar, yaşar ve ölür, dedi.

Dedem konuşurken, sormak istedim, ama fırsat vermedi: “Evlat her yaşayan ölür ama bazı şeylerin devamlılığı gerekliktir. Bu çınarı büyük dedem dikmiş.” dedim ya, babam da dallarını güçlendirmiş ve bugüne ulaşmasını sağlamış.

Ben, bir çınar dikemedim, ama dikilenlere sahip çıkmaya çalıştım ve bugünlere getirdim. Bundan sonra da, siz sahipçıkacaksınız. Çünkü ben sizleri yetiştirdim ve artık sonbaharı(yaşlanma kastediliyor) yaşıyorum, sizler daha çok, baharlar görecek ve yeni çınarlar dikeceksiniz.

Dikilen çınarlar büyüyecek ve Anadolu topraklarında yeniden kök salacak. Ben yapraklar gibi, titrerken, hafif rüzgârlarda bileüşüyorum. Ve ağaçlar gibi yıkılıp gideceğim, bunu da biliyorum. Âmâsizlere baharlar müjdeliyorum.” dedi.

Dedemin cümleleri duygulandırdı beni. Öyle ya sararan yapraklar ve üşüten rüzgârlar! Düşündürdü ve bakışındaki derinliği anlamamı sağladı sözleri.

Sordum: “Dede nenin nesidir sonbahar.”

Dedi: Her mevsim de bir güzellik var,amma ağaçlar kışta dal salmaz ve çiçek açmaz, birçoğu da kar yağışına dayanmaz. Bu yüzdendir, kar da yıkılan ağaçlar. Kışın habercisidir sonbahar. Müjdeler olsun, “kıştan sonra gelir bahar.”

Bir şiirle bitirelim.

Nezih Yıldırım20.12.2020

Durgun havuzları işlesin bırak

Yaprakların güneş ve ölüm rengi,

Sen kalbini dinle, ufkuna bak.

Düşünme mevsimi inleten rengi

Elemdir mest etsin ruhunu

Eser rüzgârların durgun ahengi.

Yan yana sessizce mevsimle keder

Hicrana aldanmış kalbimde gezin

Esen rüzgârlara sen kendini ver.

             Ahmet Hamdi Tanpınar.