Sinop’un Eyüp Sultan’ı: Başını vermeyen şehit Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri
Başını kolunun altında taşıyan Hz. Hüseyin’in torunu Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri, Sinop’un manevi önderlerinden biri olarak görülüyor. Seyyid Bilâl Türbesi ve bitişiğindeki Cezayirli Ali Paşa Camii Sinop’un Eyüp Sultan’ı gibi.
Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri, Ebû Eyyûb el- Ensârî Hazretleri gibi Hz. Peygamber'in İstanbul’un fethiyle ilgili övgüsüne nail olabilmek için yollara düşerek bu uğurda şehitlik mertebesine ulaşanlardan. Anlatılan o ki, Seyyid İbrahim Bilal Hazretleri Orta Asya’dan getirdiği gönüllü Türk savaşçılarla İstanbul’a yola çıkıyor. Sinop’ta mola veren Seyyid İbrahim Bilal Hazretleri’nin başı burada yapılan bir baskında Tekfur’un kılıç darbesiyle yere düşüyor. Düşen başını koltuğuna alarak şu anda türbenin bulunduğu yere kadar geliyor. Bu olaydan ötürü pişman olan Tekfur ise kendisi öldükten sonra, türbenin kapısının eşiğine gömülmeyi istiyor.
Sinop’un Eyüp Sultan’ı
Bu kişiliğin bölge için öneminden söz eden Seyyid Bilal Camii İmam Hatibi Selahattin Başkaya, “Seyyid İbrahim Bilal Hazretleri Peygamberimizin 4. kuşak torunudur. Hz. Hüseyin’in torununun torunu olmuş oluyor.
Sinop ve Karadeniz Bölgesi’nin en önemli manevi kişiliğine sahip bir zattır. İstanbul’da Ebû Eyyûb el- Ensârî Hazretleri, Konya’da Mevlana Hazretleri, Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri neyse bizim için de Karadeniz ve Sinop için de o öneme sahiptir. Bu önemini öncelikle seyyid olmasından arkasından da şehit olmasından almaktadır” dedi.
İstanbul’un fethi için yola çıkıyor
Nesilden nesile aktarılan bu rivayetten bahseden Selahattin Başkaya, “Peygamberimizin İstanbul’un fethiyle ilgili övgüsüne nail olabilmek için çok sefer düzenlenmiştir. Bu seferlerden biri de Ömer bin Abdülaziz’in komutanlık döneminde olmuştur. Seyyid İbrahim Bilal Hazretleri’de bu sefere katkı sağlamak için Orta Asya’dan topladığı gönüllü askerleri ile birlikte deniz üzerinden yola çıkmıştır.
Ancak denizde büyük bir fırtınaya yakalanmışlardır. Bunun üzerine doğal limana sahip Sinop’a sığınmak için karar veriyorlar. Miladi 675-690’lı yıllardan bahsediyoruz. O tarihlerde Sinop Bizanslıların elinde. Gemiyle sahil kenarına kadar geliyorlar ve oradakiler bunları karşılıyor. Niyetleri sorulduğunda niyetlerinin kötü olmadığını ve fırtına dindikten sonra yola devam edeceklerini söylüyorlar” diye konuştu.
Sinop’ta mola ve Tekfur’un baskını
İlk başta onların misafirliklerine izin verildiğini ancak sonra verilen sözün tutulmadığını dile getiren İmam Hatip Başkaya, “Ama belli bir zaman geçtikten sonra Seyyid Bilal Hazretleri ve askerlerinin askeri üniformalı, teçhizatlı olmaları onları şüpheye sevk ediyor. Bir baskından korkan Tekfur bir sabahın erken vaktinde onların üzerine baskın düzenletiyor. Seyyid Bilal Hazretleri de şu anda Sinop’un merkezinde bulunan Alaaddin Camisinin orada konaklıyor o vakitte. O baskın esnasında hem askerlerin yorgun olmaları hem de bunu beklememeleri büyük zayiatlar verdiriyor askerlere. Arkasından Seyyid Bilal Hazretleri şehirden çıkmaya çalışıyor bununda mümkün olmadığını anlayınca artık başa baş mücadelenin gerektiğini şehit olsalar da bu şehirde kendilerini teslim etmeyeceklerini beyan ediyorlar” şeklinde konuştu.
Başını vermeyen şehit
Seyyid Bilal Hazretleri’nin dedesi Hz. Hüseyin’e benzer şekilde şehit olduğunu anlatan Selahattin Başkaya, “Burada Hükümet Meydanı dediğimiz aşağıdaki o bölgede aralarında büyük bir çarpışma oluyor. Bu savaş esnasında Seyyid Bilal Hazretleri’nden de Tekfur’un askerlerinden de büyük kayıplar oluyor. Ardından Tekfur Seyyid Bilal Hazretleri’yle çarpışırken büyük bir kılıç darbesiyle aynen dedesi Hz. Hüseyin’in Kerbela’da olduğu gibi mübarek başı omzundan düşüyor. Bu esnada yüzyıllardır rivayet edilenlere göre Seyyid Bilal Hazretleri o başını alıp koltuğunun altında bulunduğum bu mekana kadar geliyor. Buraya kendiliğinden uzanıyor, ruhunu teslim ediyor” ifadelerini kullandı.
Tekfur’un ‘Beni kapı eşiğine gömün’ vasiyeti
Önemli bir kişiyi öldürdüğünü anlayan Tekfur’un pişmanlığına değinen Başkaya şu sözlerle aktarıyor: “Bu olay tabi ki çok olağanüstü bir olay. Bu olayı gören Tekfur, askerler, halk herkes büyük bir dehşete kapılıyor. Zamanla böyle bir olaya sebep olduğu için Tekfur pişman oluyor. ‘Ben nasıl bir insanı öldürdüm’ diye artık rüyalarına dahi girmeye başlıyor. Bunun üzerine kendisi şöyle bir karar alıyor: ‘Ben öldükten sonra bu vebalden kurtulabilmem için benim cenazemi onun eşiğinin altına, yolunun üzerine, kapısının önüne gömün. Ve onu ziyarete gelen herkes benim üzerime bassın geçsin’ diye böyle bir vasiyette bulunuyor. Öncelikle kendisi Seyyid Bilal Hazretleri’nin askerlerine ‘komutanınızı istediğiniz şekilde defnedebilirsiniz’ diyor. Üzerine bir türbe şeklinde yaptırılıyor. Daha sonra Selçuklular döneminde 1280’li yıllarda içinde bulunduğumuz bu türbe yapılıyor. Tekfur’un o vasiyeti üzerine eski yapılan türbedeki Tekfur’un mezarının bulunduğu kapı eşiği aynı yerden bırakılıyor."
Artık insanlar caminin üzerinden ziyaretlerini gerçekleştiriyorlar. Öyle düşünüyorlar ki, ‘Bizim kültürümüzde inanmamış dahi olsa bir insandır. Mezarının üzerine basılmaz’ diyerek o kapıyı kapatıyorlar. Tekfur’un mezarının üzerine basılmıyor” sözlerine yer verdi.
Seyyid Bilâl Türbesi ve bitişiğindeki Cezayirli Ali Paşa Camii o günden bugüne o şekilde korunuyor. İnsanların ilgisi ise yıllar geçtikçe daha da artıyor. Hz. Peygamber torununun yattığı bu alan Sinop’ta inanç turizminin bir merkezi olarak işlev görüyor.
-İHA
Osmanlılar eşiği kapatıyor
Osmanlılar döneminde yapılan cami sonrası Tekfur’un mezarının üzerine artık basılmadığını söyleyen Selahattin Başkaya, “İnsanlar yüzyıllar boyunca Tekfur’un mezarının üzerine basarak Seyyid Bilal Hazretleri’ni ziyarete geliyorlar. İnsanların buraya ilgisi arttıkça da Osmanlı döneminde bir namaz yerinin de bulunması gerektiğini düşünen Cezayirli Ali Paşa 1700’lü yılların sonuna doğru yanda bulunan camiyi inşa ettiriyor.