Bizim kuşaktan olanlar iyi bilir, 1950’den sonra hızlı göç alan ve büyüyen şehirlerde pekte sıhhi olmayan derme çatma yapılar çoğalmış ve 80-90’lı yıllarda sayıca da zirveye ulaşmıştır.
Yoğun göç sonucu dayanışma içine giren ve imece usulü ile yapılan gecekondular hemşehri gruplarını da bir araya getirmiş ve Erzurum Mahallesi, Tokat Mahallesi gibi hemşehri mahalleleri meydana getirmiştir.
Devlette önceden yapılması gereken altyapı hizmetlerini yapamamış plan ve programdan yoksun bu yapılara zaman, zaman çıkarılan aflarla gecekondu sahiplerini bir bakıma zenginleştirmiştir. Bu olgu kimine göre haksız kazanç olmuş, kimine görede bu guruplar geldikleri şehirlerde arsa üretmişler ve kamuya katkı sağlamışlardır.
Özelikle 1985 yılında çıkarılan İmar Islah Kanunu gecekonduların ıslah edilerek bir bakıma bahçeli villalara çevrilmesi düşünülmüş, ancak insan oğlunun doyumsuz hırs ve ihtirası, kanunlarda ki boşluklardan yararlanma ile çok katlı yapılara ve rant alanlarına dönüşüvermiştir.
Günümüzde ise zenginleşen insanlar lüks sitelere doğru kaymış ama ulaştıkları ekonomik varlıklar insanı daha da yalnızlaştırmıştır. Oluşturulan sitelerdeki lüks evler sıkıntılı duvarlar durumuna gelmiş ve misafirlerin gelmesine bile engel olan girilmez siteler inşa edilmiştir. Böylece dostluklar ve insan ilişkileri sosyal medyaya kaymış ve insan ruhunu rahatlatmayı başaramamıştır.
Çünkü İnsanoğlu her türlü lükse ve varlığa sahip olmuş ama lüks evler ve arabalar insan ruhunu huzura erdirmemiş adeta yalnızlık girdabına sürüklemiştir.
Bendeniz kendim biliyorum 1979’yılında Bağ_Kur Genel Müdürlüğü Muhasebe dairesinde çalışırken arkadaşlarımızla Sincan Fatih’te ki Bağ_Kur Mensupları yapı kooperatifini kurmuştuk.
Ama insanın aidiyet duygusu ile hareket etmesi hemşehri gurubuna bağlanmasını da getirdiğinden, ayni yıl Kırkkonaklar mahallesine “gecekondu yaparak” kooperatifteki hissemi satmıştım.
Çünkü hemşerilerim akrabalarım ve arkadaşlarımın oluşturduğu mahalle tam bir hemşehri mahallesiydi. Ve biz evin temelini kazdığımızda hepsi birden toplanmış ve iki üç gün gibi kısa sürede 2+1 villa gibi 72 m2 evimiz yapılıvermişti.
O tarihlerde insanlara başını sokacak yer olarak tabir edilen evler; Belediye otobüsünün olmaması suların akmaması ve her evde elektrik bulunmaması gibi şeyler sıradan teferruat gibi gelir eksiklik bile kabul edilmezdi. İnsanlar dayanışma içinde gayetde mutlu idi.
Hiç unutmam gecekondumuza taşındığımız gün elektik ve su bağlanmamış komşudan çektiğimiz enerjiyle buzdolabının çalışması ve tek ampulle aydınlanmak bile yeterli olmuş, o gün için çekirdek ailemizin mutluluk sebebi sayılabilmişti.
Mahallemizde oturan, bacanaklarım selim Öztürk, İzzet Bölükbaşı, diğer büyüklerimiz Sabri Çalımlı, Şakir Özdemir, Şükrü ve Ali Efe kardeşler, özellikle her işimde yanımda olan Samet Bölükbaş, eniştem Mustafa Babayiğit, kardeşi Naci Babayiğit, halamın oğlu Veli Alataş, Tabi ki her bakımdan ve her zaman yanımda büyük desteğini gördüğüm Ağabeyim Arif Yıldırım ve kardeşim Nazif Yıldırım, bitişik/yakın komşularım Hüseyin Bölükbaş ve Kuşçu arif lakaplı Arif Bölükbaş, Ali Bölükbaş ile halamın damadı Ramazan Saldıran’dan oluşan komşularımızla çok keyifli yıllar yaşamıştık.
Gecekonduyu yaptıktan sonra su sıkıntısına çözüm olsun diye bahçeye kazmaya başladığım su kuyusunu her akşam işten gelince birlikte çalışarak birkaç gün içinde beş metreden fazla kazmıştık. Kaldı ki kuyu kazmakta çok zor işti çünkü siyah ve sert kayaları kırarak kazı yapılıyordu ve biz hemşehri grubu olarak çok güzel dayanışma örneği göstermiştik.
Urfa’nın sıra geceleri gibi akşamları genel olarak bir araya gelir, bir birimiz yakın takip eder dertleşir konuşurduk. Özellikle ramazan aylarında hanımlarımız sahura birlikte ekmek yaparlar ve teravihten sonra sahur vaktine kadar oturur samimi ortamda güzel sohbetler ederdik.
Bugün bu saydığım isimlerin çoğu rahmeti rahman’a kavuştu, kalanlarda hepside çok zenginlediler, daireleri arabaları oldu çoğu lüks sitelerde oturuyorlar ama gönülleri bom boş ve teknolojinin de getirdiği yalnızlıklarla pekte mutlu sayılmıyorlar.
Örneğin 1985 yılında İmar Islah kanunundan yararlanmak için yardımcı kuruluşlar(teknik bürolar) oluşturulmuştu. Ben bir firmayla anlaşmıştım, tüm hemşehrilerimiz de o büroya ölçüm yaptırmışlardı. Şimdi herkes birey oldu kimse kimsenin peşinden gitmiyor.
Ruhi yalnızlıklar karşısında insanın kendine sorası geliyor “gece kondu da ki dayanışmalı fakırlık mı?
Şimdiki konforlu evlerde ki yalnızlık mı?
Sizce insanı hangi durum daha mutlu ediyor?
Bir de siz düşünün ve hoşça kalın.