HASAN BULUÇ ATIKARA HUZURSUZLUĞUN ROMANI:HUZUR

HASAN BULUÇ ATIKARA HUZURSUZLUĞUN ROMANI:HUZUR

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tanınmış romanı Huzur’un temel çatışması, romanın başkişisi Mümtaz’ın kişisel mutluluğu ile toplumsal sorumluluğunun arasında kalmasıdır. Berna Moran’a  göre bu temel çatışma, romanın anlatım tekniğini de yapısını (biçimini) da belirlemiştir. Tüm sanat yapıtlarında öz’ün biçim’i belirlediği göz önününe alınırsa Moran’ın bu saptaması doğrudur. Romanın anadüşüncesini, romanın sorunsalını yansıtmak amacıyla geliştirilen tekniği araştırmak, eleştirmenin asıl görevidir. Tanpınar, bu romanında bir değerler çatışmasını, bu çatışmanın yarattığı gerilimi, Mümtaz’ın kişiliğinde somutlaştırmak istemiş ve bunda da bir hayli başarılı olmuştur. Romandaki değerlerin bazıları da toplumsal-siyasal, estetik değerlerdir. Özellikle estetik değerlerin işlenmesi, Tanpınar’ın bir ‘’estet’’ (sanatsal güzeli en üstün değer sayan kişi) olduğu düşünülerse estetiğin romanın diğer değerlerinin üstüne çıkacağı kolayca düşünülebilir. Tanpınar’ın Güzel sanatlar Akademisinde estetik hocalığı yaptığını da unutmayalım. Hayata ve insana estetik bir tutumla bakmanın, üstelik bu bakışı Mümtaz’ın üstlenmesinin, toplumsal değerlerle çatışması kaçınılmazdır. Yalın bir toplumsal gerçeği bir estet gözüyle görmek ve göstermek hem romanın gerçeklik duygusunu aktarmasına engel olur hem okuyucuyu romanın gerçekliğine  inandırmak güçlüğü ortaya çıkacaktır. Dahası romanın  özyaşamöyküsel bir roman olduğu, Mümtaz’ın da aslında Tanpınar’ın kendisi olduğu bilindiğinde bu güçlük iyice belirginleşir. İşte burada, bir anlatım tekniği sorunu belirir. Tanpınar, ya birinci kişi ağzından, yani ben anlatımıyla ya da üçüncü kişi ağzından yazacaktır romanını . Birinci kişi ağzından yazarsa romanın yaşamöyküsel özelliği iyice belirginleşecek, bu durum, Tanpınar’ı ilk romanını yazan toy bir romancı durumuna düşercektir. Yazar, üçüncü kişi anlatım tekniğini yeğleyerek romandaki değerleri ve çatışmaları kendisinden uzaklaştırarak anlatımını nesnelleştirmek istemiştir. Yine de Tanpınar’ı iyi tanıyan, en azından yazarın başka bir önemli eseri  ‘’Beş Şehir’’i  okuyan okuyucuyu nesnellik bakımından ikna edemeyecektir. Kendi payıma ben ikna olamadım bu konuda!

Tanpınar bu romanında olay yok denecek kadar azdır. Zaman II.Dünya Savaşı’nın hemen öncesi ,yer İstanbul’dur. Berna Moran, anlatıcı-yazar ile Mümtaz’ın kişiliğinin hemen hemen özdeş oluğunu yazmıştır. Bana kalırsa yazar, bu tavrıyla anlatım tekniği sorununu çözememiştir. Romanda, Mümtaz ile dul bir kadın olan Nuran arasındaki aşk anlatılır, yalnızca bir yaz boyu sürmüş olan bu aşk, Nuran’ın eski kocasına dönmesiyle biter. Romanın kişilerinden biri olan İhsan’ın (Bu kişide Tanpınar’ın ustası ve hocası Yahya kemal Beyatlı’dır.) hastalanmasıyla doktorun verdiği reçetedeki ilaçları alıp eve döndüğünde, daha önce intihar etmiş ve Mümtaz ile Nuran’ın ayrılmasına neden olmuş Suat’ın hayaliyle evin merdivenlerinde karşılaşır, Suat’ın hayalinin attığı tokatla evin önündeki taş merdivenlere yığılan Mümtaz’ın elindeki ilaç şişeleri kırılır, bu arada radyo II.Dünya Savaşı’nın başladığını duyurmaktadır. Roman böyle sonlanır. Yazarımız kahramanının sonunu belirsiz bırakır. Hocam Mehmet Kaplan’a göre Mümtaz ölmüştür. Fethi Naci ise Mümtaz’ın çıldırdığını düşünür. Bana göre de Mümtaz çıldırmıştır. Çünkü merdiven basamağında durmakta olan hekim, Mümtaz’a  ‘’Artık benimsin .’’der gibi bakmaktadır.

Tekrar romanın tekniğine dönecek olursak Tanpınar, yukarıdaki anlatım tekniği sorununu iç konuşma tekniğiyle çözmeyi dener ama bu, ne birinci kişi anlatımının sıcaklığını, canlılığını ve içtenliğini okura duyumsatabilir ne de üçüncü kişi anlatımını cansız, nakilci anlatımını perdeleyebilir. Bana göre romanın en zayıf tarafı, yukarıda sözünü ettiğim estet gözüyle yapılan gereğinden fazla uzun, sıkıcı betimlemelerdir. Yazarın bu betimlemeler üzerinde çok emek harcadığı görülmekte birlikte romanın gerçekliğine katkı yapmayı bırakın, onu hayli zedelemektedir. Estetik bilimiyle haşır neşir olmuş bir okuyucu için bile bu betimlemeler fazlaca sanatlıdır.

Tanpınar, ’’Huzur’’ adlı bu romanında değerler çatışması yaşayan Mümtaz’ın huzursuzluğunu yansıtmakta oldukça başarılıdır. Tanpınar, güzellikler içinde bir estet olarak yaşamaktan başka bir ‘’meselesi’’ olmayan Mümtaz’ı bu donuk durumundan kurtararak daha ideal bir kişi yapabilirdi ama bunu yeğlemeyip Huzur’u ve Mümtaz’ı sınırlı bir felsefeyi yansıtmaktan alıkoyarak romanının boyutlarını geliştirir ve onu daha güçlü bir dünya görüşüne ulaştırır.

Bütün bunlara karşın Huzur, ortalama bir okuyucu için okunması gibi güç bir romandır. Okuyucudan, yazarının estetik bilgisini, geniş ve derin kültürünü bekler.