MİLLET HAFIZASI!..

 

Milletlerin de insanlar gibi hafızaları vardır. 70 yıl yaşayan bir insanın 70 yılda oluşturduğu hafızı, gelen hastalık nedeniyle kaybolmuştur. Hafızası kaybolan kişi için artık tarih bitmiş ve “tarihi hafızasını” kaybetmiştir. Hafızasını kaybeden kişinin de geleceği kalmamıştır.

            Milletler içinde durum bundan farklı değildir. Eğer bir Millet tarihi hafızasını kaybetmiş veya diğer bir ifadeyle hafızasını silmiş ise o milletin geleceği de bitmiş demektir.

Zira Devletler Tarihi hafızalarıyla ayakta kalır ve güçlü olurlar.

Merhum Mehmet Akif Ersoy bu meseleyi   ''Mazisi olmayanın atisi olmaz'' diyerek ifade etmiştir.

            Dünya milletleri arasında iddia edebiliriz ki, en köklü ve tarihi hafızaya sahip bir milletiz.

            Köklü bir tarihi hafızaya sahip olmamıza rağmen;19.yy.ın çeyreğinde İngiliz’in ve Fransızların başını çektiği, Rusya İmparatorluğunu da parçalamak isteyen İtilaf devletleri duyun-u umumiye (Genel Borçlar) anlaşmaları ile Osmanlı Devletini Borç batağına düşürmüşler ve Osmanlı coğrafyasını işgale yeltenmişlerdi.

            Osmanlıyı yönetenler “ürüne dönen başağın ömrünün kısaldığının anlaşılması gibi” yıkılışlarını görmüşler ve son 30–40 yılını çok mükemmel adamlar yetiştirme gayretiyle geçirmiştir.

Cumhuriyeti Kuran Kadroların ekseriyetine baktığımızda bu durumu rahatlıkla görebiliriz.

İlk meclise bakınız Milletvekillerinin Geneli bugün hala ulaşamadığımız şekilde en az iki üç lisan(dil) bilmekte ve dünyayı tanımaktadırlar. Milletvekillerinin seviyesini Büyük Millet Meclisinin celselerinde yapılan konuşma tutanaklarından çok kolay bir şekilde anlayabiliyoruz.

 

            Peki, böylesi donanımlı yetişmiş sayıca azda olsa liderlik yapacak insan kaynağına rağmen Osmanlı Nasıl yıkılmıştır?

 

Aklımıza gelen bu soruya, karşı soru ile mükemmel yetişmiş insanımız olmasaydı “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” kurulabilir mi idi? Sorusu ile Karşılık vermiş oluruz.

 

Kurtuluş savaşını yapan kadrolar olmasaydı ne savaş kazanılabilirdi nede devlet kurulabilirdi.

Bu manada Rabbimize şükretmeli ve devlet kuran kadroları da minnetle ve şükranla anmalıyız.

            Konumuza gelince millet olarak sağlam ve köklü bir hafızamız olmasına rağmen; Bizim hafızamızı silmek, mümkün olmazsa da bulandırmak istenmektedir. Bu gerçekler karşısın da tarihimizle yüzleşme ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır.

           Bize yanlış öğretilen tarihi bir olaydan bahsedecek olursak; Osmanlı Meclisinde Hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde Trabzon Milletvekili olarak görev yapan Ali Şükrü beyin (27.3.1923) tarihinde topal Osman Tarafından öldürüldüğü ve bu gün Ankara Çankaya Belediyesinin Mahallesi olan Mühye köyüne atıldığı.

Bu olayı bize okutulan tarih kitapları böyle yazar.

 

 Yapılan araştırmalarsa bunun böyle olduğunu göstermemektedir ve bize okutulan tarihi doğrulamamaktadır.

Kadir Mısıroğlu’nun kitaplarında da İsmail Hacıfettahoğlu’nun “Milli Mücadele Şehitleri” kitabında da bize okutulan tarihten farklı anlatılmaktadır.  

Çünkü Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, birçok konuda yönetimle farklı düşünen, Hilafetin Kaldırılmasına karşı çıkan ve Lozan’a hariciyeci olmayan ismet paşanın gitmesine ve İsmet Paşanın bizi temsil edemeyeceğine inanan biridir.

Ayrıca; Ali Şükrü Bey o tarihte Ankara’da yayımlanan iki gazeteden birinin sahibidir. Ve Ali Şükrü Bey bir şekilde ortadan kaldırılmıştır.

 Birde Hemşehrim(Sinoplu) Dr. Rıza Nur’un “Hayatım ve Hatıratım” kitabında Topal Osman Olayı kısmen anlatılmaktadır. Ayrıca da Topal Osman Dr. Rıza Nur’a saygı duyan ve onu dinleyen biridir.

            TBMM’de Ali Şükrü Bey olayından başka faili meçhuller de yaşanmıştır. 9 Şubat 1923 günü (2.Mecliste) Ardahan Milletvekili Deli Halip Paşada bir cinayete kurban gitmiştir.

Halip Paşa  “Beni Rauf” vurdu diye bağırdığı halde Mecliste altına alarak öldürmeye çalıştığı Kel Ali Lakaplı Ali Çetinkaya mahkeme huzuruna çıkarılmış ve nefsi müdafaa fiilinden serbest bırakılmıştır.

 

Bu örnekleri verirken geçmişe dönük eski deyimle “bir devri sabık”  meydana getirmek istemiyorum.

Üstelikte Cumhuriyetimizin Kuruluş Şartlarını da biliyorum. Ama Silinmek istendiğine inandığım tarihi hafızamızın araştırmalar yoluyla yeniden kazandırılmasında fayda görüyorum.

Emperyalistlerce ülkemize reva görülen terör olaylarını da ülkemizin/milletimizin hafızasının silinmesine veya bulandırılmasına yönelik olabileceğini düşünüyorum.

            Zira Kurtuluş Savaşımızda çok yararlı hizmetler gösteren Çerkez Ethem olayının, Sultan Vahdettin’in İngiliz gemisine bindirilişinin ve Harf değişikliğinin Lozan’ın gizli maddesi olup olmadığının ve Tarihimizin derinlemesine bilinmesinin de faydasına inanıyorum.

 

Cumhuriyetimizin kuruluş şartlarını bildiğimizi ifade etmişken, o dönemde oluşan “Faili meçhullerin” TBMM’ de kurulacak bir komisyon marifetiyle incelenmesini arzu ediyorum.

 

            Ortadan kaldırılmak suretiyle yok edilen İnsanların Osmanlının son döneminde yetişmiş mükemmel ve Cumhuriyetimizin kurulmasında irade ortaya koymuş insanlar olduğunu biliyorum.

 

O insanların hizmetleri yeniden değerlendirildiğin de tarihimize katkı ve zenginlik katacaktır diyorum. Şehit Olduğuna İnandığım Trabzon Milletvekili Ali Şükrü beyi de rahmetle, Şükranla anıyorum.

            Son söz olarak ifade edeyim ki, dış destekli baskılar kanlı terör olayları ve Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen anlayış hepsi birden Türkiye’nin/Milletimizin bir hafıza kaybı veya hafıza bulantısı yaşaması isteğinden başka bir şey değildir.

O halde biz akıllı hareket edeceğiz siyasi gerginliklere sebep olan dil kullanmayacağız hep birlikte, tarihi hafızası taze zinde ve güçlü bir Türkiye olacağız.

Hoşça kalınız dua ile;

Nezih Yıldırım 14.03.2019