ÖLÜM GERÇEĞİ

ÖLÜM GERÇEĞİ

Eski kayıtlara bakarken 2016 Ocağında yazdığım bir yazı, dikkatimi çekti. Bu yazıyı değiştirmeden, siz okurla yeniden paylaşmak istedim.

Yazı:

Ölüm üzerine düşünürken, geçmişte  “ölümü” tanımladığımı gördüm.

ÖLÜM:

Ölüm, değildir yokluk, ölüm ölümsüzlüğe yolculuk.

Ölüm, kimine korku verir. Kimine de mutluluk.

1998 (N. Yıldırım ‘Yanan Gönlüm’ Kitabından S.82)

Peygamberlere ve düşünce adamlarına baktığımızda, ölümün farklı şekillerde ve en çokta “ölümsüzlük” olarak değerlendirmiş olduğunu görürüz.

Gerçekte de ölüm, ölümsüzlük mü? Necip Fazıl Kısakürek (merhum),”ölümü öldürülmüş” ve ölümsüzlüğü “MÜJDE” başlığı ile vermiştir. 

“Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun.

Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! ”demiştir.

İslam âlimleri, başta Hz. Mevlana ölümü, “vuslat” (kavuşma) olarak görmüş ve kendi öleceği günün adına da “düğün gecesi” demiştir.

Necip Fazıl Kısakürek (Çile kitabının sonlarında) el yazısı “KAPI” başlığı ile ölümü son kapı ve ölümsüzlüğün başlangıç kapısı olarak anlatmıştır.

“Kapı, kapı bu yolun son kapısı ölümse; Hey kapıda ağlayan, o kapıda gülümse” diyerek “ölüme ağlamanın” anlamsızlığını anlatmaya çalışmıştır.

Pekiyi biz “Ölüme” nasıl bakıyoruz?

Bendeniz, ölümü yokluk ve yok olmamak diye belirttiğim halde geçmişte gittiğim hekimin ifadesini duyunca “itiraf etmeliyim ki” dizlerimin bağı çözüldü. Şükür ki sonuçlar iyi geldi ve derin bir nefes aldım ve “elhamdülillah ”dedim.

Gerçi şikâyet edeceğimiz bir merci de yoktu. Sadece müracaat edeceğimiz yalvarıp ya-karacağımız bir Rabbimiz vardı ve hüküm koyucuda ancak O idi! Hükmüne razı olmaktan öteye de bir şey gelmiyordu elimizden.

Bu gün bu kadar ölümü düşündüğüme gelince; giden hafta 20.12.2015 günü eniştem Recep Çeliker vefat etmişti. Beş gün sonra,25.12.2015 tarihinde de 2.eniştem Mustafa Dilsiz vefat etti ve iki eniştemin peş peşe vefat etmesi şahsımı çok etkiledi ve üzdü. Bu iki gerçekte ölüm üzerine düşünce yoğunluğu yaşamama sebep oldu.

İnsanlar ölüm olayından sonra ölülerin iyiliklerinden bahsederler. Zaten peygamber (SAV) efendimizin de “ölülerinizi iyilikle yâd ediniz” diye ferman etmiyor mu?

Tabi bizde eniştelerimizin iyi insanlar olduklarını köşemiz elverdiği ölçüde anlatmaya ve iyiliklerinden bahsetmeye çalışacağız.

Mutlaka herkesin ölen yakını kendi açılarından iyidir ve önemlidir. Ama bu insanların ikisi de mükemmel yaşamış ve çevrelerinde iz bırakmış insanlardı.

Öncelikle Recep Çeliker (82)ilerlemiş yaşına rağmen kendi alın terinden başka bir şey yemedi. Öldüğü gün bile çalışıyordu ve ağaçlar gibi ayakta öldü. Hatırşinas ve iyilikseverdi. Komşularıyla bile tartıştığı duyulmamıştı ve herkese yardım etmeye çalışan, gani gönüllü biri idi. Sofrası açıktı ve yaşadığı bölgede sofrasına oturmayan belki de yoktu. Allah rahmet eylesin biz ondan razı idik, Rabbim ’de razıdır ve İnşallah cennetine koyar.

Mustafa Dilsiz(67) Kendisi sağlık emekçisi idi. İstanbul’da yaşıyor ve memleketini seviyordu. Her yazın köyüne gidiyor, bir bakıma da üretmeye devam ediyordu. Bağ bahçe işlerine bakardı gezmeyi, severdi insanlarla barışıktı ve karşıdaki insana değer veriri onu yükseltmeye çalışırdı.

O da aynı “ağaçlar gibi” ayakta öldü ve ölümü de güzeldi, bir Cuma sabahı, sabah namazından geldikten sonra yattığı yataktan kalkamamıştı. İnançlı idi aldığı her nefesin sayılı ve dönüşün Allah’a olduğunu. Aynen öyle de oldu.

Rahmetli babaya hasret büyümüştü çünkü o çok küçükken babası ölmüştü ve babasına duyduğu hasreti yanına yatarak gidereceğini düşünüyordu. Tamda yanına yatırıldı çünkü babasına doymamış ve öyle istemişti.

Evet, dostlarım ölüm gerçeği soğuk yüzünü bir kez daha bize göstermişti. Allah ikisine de rahmet eylesin. 

Şu anda, bu yazıyı yazarken Gazeteci Hasan Karakaya’nın Mekke’de öldüğünü duydum. Allah ona da rahmet eylesin 28 Şubat zorbalarının baskısına boyun eğmemiş ve köşesinde mazlumların sesi olmuştu. Onunda mekânı cennet olsun.

Evet, ölümün yüzü soğuktu ve kabullenmek zordu ama ölüm gerçekti. Bu gerçeklik karşısın da insanların birbirleriyle didişmesini anlayamıyor ve bir bilim adamının “Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım. Hepimiz ayni yıldızlara bakıyoruz. Ayni gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız. Ve ayni gökyüzünün altında yaşıyoruz. ”dediğini hatırlıyorum.

Ölümü düşündükçe insanların dünyaya sığmayışına, dünyalığa bu kadar sarılıp da dünyayı kendilerine zindan etmesine akıl erdiremiyor ve bir anlam veremiyorum. İnsan ya öleceğini bilmeseydi ne yapardı diye düşünüyorum. Allah tüm ölenlerimize rahmet eylesin.

Yüzü soğuk ve acı gerçek olan ölümünde hayırlısını vermesini Rabbimden niyaz ediyorum.

Hoşça kalın.