Boyabat'ta Bir Nayloncu

"Nayloncu" dediğimiz o tanıdık ses, 70'li ve 80'li yıllarda mahallelerin vazgeçilmez bir parçasıydı. 

Sabahın o hafif nemli serinliğinde, uzaktan gelen 'Nayloncu' sesi uyuyan bazı mahalleliyi uyandırırdı. 

Mahalle aralarında dolaşan nayloncular, omuzlarında kocaman bir çuval veya el arabasında çeşit çeşit ürünlerle geçerlerdi. 

O zamanki çocuklar, bu adamların tezgâhına koşup rengarenk leğenlere, tabaklara hayranlıkla bakardı. 

Hele bir de nayloncu, çocuklara küçük hediyeler dağıtacak olursa, mahallenin en popüler kişisi olurdu.

Naylon poşetler o dönemlerde bu kadar yaygın değilken, nayloncu deyince akla hemen renkli plastik mutfak eşyaları ve tabii ki naylon sürahi ve  taslar gelirdi.

O yıllarda anneler, nayloncudan alındıkları parlak ve renkli sürahileri mutfakta kullanır, yaz aylarında içinde serinletici ayran çalkalardı. 

Mahallemizde haftanın bir günü ve aynı saatte yankılanan nayloncu sesi, âdeta bir ritüeldi. 

Herkes o sesi duyduğunda gelenin Hasan amca olduğunu
hissederdi. 

O dönemde nayloncular, mahallelinin sadece ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, aynı zamanda bir nevi sosyal etkileşim de sağlardı. 

Mahalle sakinleri nayloncuyla kısa sohbetler eder, günlük hayatın temposundan küçük bir mola alırlardı.

Boyabat’ın dar sokaklarında yankılanan “Nayloncu!” sesi, o yılların ruhunu taşıyan bir zaman kapsülü gibiydi. 

Nayloncu Hasan amca, sırtında rengarenk leğenler, taslar ve kaplarla mahalleleri arşınlardı. 

Arabasız, bisikletsiz, sadece ayaklarıyla ve gücüyle, o devrin sessiz ama renkli kahramanlarından biriydi. 

Herkes onun sesini beklerdi; bu ses, evlerde telaşla hazırlanan bir çayın, komşular arasında fısıldanan sohbetlerin başlangıcıydı.

Hasan amcanın naylonları, sadece bir eşya değil, aynı zamanda çocukların oyunlarına, annelerin mutfaklarına ve evlerin gündelik hayatına dokunan nesnelerdi. 

Naylon bir tas, bir mutfak eşyasından çok daha fazlasıydı; bir ailenin hikâyesinin, yemeğin, sohbetin parçasıydı. 

Hasan amca geldiğinde, komşular bir araya gelir, naylonların arasında kaybolan renklerin içinde, kendi hayatlarından bir parça bulurlardı.

Eski naylonları da toplardı Hasan amca. 

Belki bu yüzden herkesin sevgisini kazanmıştı; çünkü onun gözünde eski olan da kıymetliydi, değerliydi. 

Geri dönüşümün, eskiye vefanın en basit ama en etkili örneğiydi bu. 

Eski naylonlar, yeni şekillere, yeni işlevlere kavuşur, âdeta bir döngünün parçası olurdu.

O yıllarda Boyabat’ın sokaklarında yankılanan bu ses, bugün hâlâ hafızalarda bir tür melodi gibi. 

Nayloncu Hasan amcanın izleri, belki artık sokaklarda değil ama hafızalarımızda, yüreklerimizde yaşıyor. 

Herkesin onu beklediği, mahallelerin o ortak anılarını hatırlamak, bize o zamanların sıcaklığını, samimiyetini yeniden hissettiriyor. 

Zaman değişti, teknoloji gelişti ama Hasan amcanın naylonları gibi, bazen en basit şeyler en kalıcı olanlardır.

Nayloncu, dönemin bir simgesi olarak hafızalarda yer etti. 

Bugün belki de unutulmaya yüz tutmuş bu esnaf, bir dönemin sade ama anlamlı yaşamının tanığıydı. 

"Nayloncu geldi!" sesi, geçmişten bugüne ulaşan bir yankı gibi, o nostaljik günleri hatırlatmaya devam ediyor.