Halka, topluluğa nasihat anlamında olan hutbe Arapça olarak okunurken, Cumhuriyetle birlikte Türkçe okunmaya başlandı. O günden bu güne cuma ve bayram hutbeleri Türkçe olarak okunmaktadır. Arapça bilmeyen halka Arapça nasihatte bulunmanın saçmalığının sona erdirilmesini Mustafa Kemal’e borçluyuz. Yoksa hutbede okunan nasihatleri ayet zannederek âmin demeye devam edecektik.
İlk Türkçe Kur’an tefsiri cumhuriyetle birlikte Atatürk’ün emriyle yapılıp yayınlanmıştır. Sahih-i Buharî Şerhi de bu dönemde Türkçeye çevrilip Türkçeden başka dil bilmeyen insanların istifadesine sunulmuştur. Dinini öğrenmek isteyen ama Arapça bilmeyen Türkler için bunlar çok büyük hizmetlerdir.
Ama Atatürk’ün İslam’a en büyük hizmeti bunlar değildir. Mustafa Kemal’in en büyük hizmeti tarikatları, cemaatleri, tekke ve türbeleri kapatmış olmasıdır. Çünkü bu dini kurumlar zaman içinde yozlaşmış, yoldan çıkmış, siyasete bulaşmış ve kendisine bağlanan saf insanları sömüren bir yapıya dönüşmüştü. Bunlar arasında yabancı devletlere istihbarat verenler bile olmuştu.
Bu dini kurumlar İslam dinine ve Müslümanlara hizmet etmek şöyle dursun zarar vermekteydiler. Müslümanları birlik olmaya yöneltecek yerde şu tarikat bu cemaat diye parça parça etmişlerdir. Müslümanları bölen bu yapı yasaklanınca; birbirleri mesafeli duran, yan gözle bakan Kadiri Müslüman, Mevlevi Müslüman, Bektaşi Müslüman, Nakşî Müslüman kalmamış herkes sade Müslümanlar olmuştur. Bu yasaklama ibadetleri değil din adına yapılan istismarı yasaklamıştır. Kur’an’ın yasaklandığı, camilerin kapatıldığı, ahır yapıldığı yalandır. Yasaklanan tarikat ayinleridir. Ama rahatları bozulan, kazançlarını kaybedenler, Mustafa Kemal’i din düşmanı diye gösterip “deccal” diyerek ona iftira ettiler.
Osmanlı yönetimi sayıları pek çok olan tarikat şeyhlerine, imam, müezzin gibi din görevlilerine, falanca veya filanca yatırın türbedarına ayrıcalık tanırdı. Onlara maaş bağlar, vergi almaz, çocuklarını askere götürmezdi. Bazı şeyhler soylarının Peygamberimize çıktığını iddia ederler, bazı bölgelerde bu şeyhler dini bir önder olmanın ötesinde küçük bir padişah olmuşlardı. Onların şeyhliklerine devlet gücü giremezdi. Cumhuriyetle bu gibi yerel devletçikler de kalktı. “Şeriat elden gidiyor” bahanesi ile çıkarılan isyanların ardında yabancı parmağı kadar bu çıkar hesapları da yatmaktadır.
O zaman yasaklanan çeşitli dini kuruluşlar günümüzde serbestçe faaliyet göstermektedirler. Her biri küçük yaştaki çocukları alarak onları eğitmekte ve kendilerine bağlamaktadırlar. Bağlılarının üzerinden kazandıkları gelirlerle çok zengin olmuşlardır. Din adına toplanan paralarla, inşaattan turizme, bankacılıktan madenciliğe, medyadan, hastane açmaya, eğitime sayısız alanda yatırım yaparak büyük holdingler olmuşlardır.
Bu gün Camide omuz omuza namaz kıldığınız kişinin hangi tarikatın hangi kolundan olduğunu bilemezsiniz. Bu gün iyi Müslüman sayılmak için abdest alıp namaz kılmak yetmiyor. Ayrıca şu veya bu topluluğa mensup olmanız da gerekiyor. Güya Peygamberimiz “Bir zaman gelecek, ümmetim 72 parçaya bölünecek. Onlardan sadece biri kurtuluşa erecek” demiş.
“Diğerleri ne olacak?” diye sormayın. Onlar doğru cehennemin dibine…
Peygamberi rüyada gördürme garantili terlik pazarlayan bir cüppeli hoca efendi yemin ederek “Ahirette zebaniler bir kişiyi cehenneme götürülürken o kişi ben Nakşibendî tarikatının Halidi kolundanım dese vallahi o anda serbest bırakırlar” diyor.
Her mübarek zat kendi bağlılarının kulağına bunu fısıldıyor: “Aman yanlış yere bağlanmayın! Yanarsınız…”
Bu gün bir Müslüman kendi cemaatinden değilse başka Müslüman’a iyi gözle bakmıyor. Başka topluluktan kız almıyor, kız vermiyor. Dini kuruluşlar arasında ilan edilmemiş bir gizli savaş sürüyor. Bazen bu savaş adam öldürmeye kadar varıyor. Çeşitli ihtilaflar, iftiralar gırla gidiyor.
Yeniden Osmanlının son dönemine döndük. İslamcılıktan öteye geçtik, mezhepçilik, tarikatçılık veya cemaatçilik yapıyoruz.
Atatürk’ün bir mirasını daha tükettik.
Müslümanlar artık paramparça...