Allah verdi
Ezan ile gelip sala ile gittiğimiz şu kısa zaman dilimi; insanların sınav vaktidir. İşte yaşam boyu mutluluğun sırrı bu bilgiyi bilmemize bağlıdır.
İnsanoğlunun yaşadığı zaman içerisinde mutlu günleri olduğu gibi acı günleri de vardır. Hiç kimse huzursuz olmak istemez hep mutluluk içerisinde olmak ister ama bu imkânsızdır. Nasıl gecenin ardından güneş doğuyor ise huzursuzluğun ardından da huzur doğacağına inanmamız ve huzuru aramamız gerekir.
Bu sınav dönemi içerisinde mutsuz olduğumuzda sabretmeyi becerebilirsek, mutlu olduğumuz zaman dilimi içerisinde de şükretmeyi becerebiliyor isek sınav dönemimizin iyi geçtiğinin işaretidir.
Mutlu günlerimizde aşırı sevinç gösterip deyim yerinde ise “dünyayı ben yaratım” havası içerisine girip etrafımızdaki insanları karınca gibi görürken kendimizi dev gibi görür duruma gelirsek; mutsuz günlerimizde etrafımızı yıkıp dökersek, isyan edersek işte o zaman sınavı kaybediyoruz, bu dönemi kendimize zehir ediyoruz demektir. Söylemek istediklerimi bir hikâye ile perçinler isem daha iyi anlatabileceğim ümidindeyim.
Eskiden babalar, dışarı işleri anneler ev işleri ile meşgul ve sorumlu idiler. Şimdi günümüzde kadın erkek eşitliği olduğu için bu iş bölümü ortadan kalktı. Sabah anne de baba da iş için evden ayrılıyor, akşam birlikte eve geliniyor ev işleri de müşterek yapılıyor. Anlatacağım hikâye babaların dışarıda annelerin evde görevli olduğu döneme aittir. Tabi baba çocuklarını akşamdan akşama görebiliyor, anneler 24 saat çocukları ile beraber. Çocuk özlemi içerisinde eve gelen baba çocuğunu kucağına alacak, sevecek ve dışarıda aldığı yorgunluk, öfke ve huzursuzluklarını çocuğunu severek atacak.
Baba eve geliyor, eşi kapıyı açıp her zamanki güler yüzüyle kocasını karşılıyor “hoş geldin” deyip ceketini alıyor. Kocası koltuğuna otururken o mutfağa koşup her zaman olduğu gibi yorgunluk kahvesini yapıp yanına geliyor ve karşısına oturup hal hatır sorarak karşılıklı kahvelerini yudumluyorlar. Babanın gözleri odanın kapısında, çocuğunun yanına gelmesini bekliyor ama anne hiçbir şey belli etmemeğe çalışarak sohbete devam ediyor. Eşinin sormasına fırsat vermiyor. Kahvelerin içilmesi tamamlandığında kocasına:
Kocacığım, bizde olmayan ama çok arzu ettiğimiz bir şeyi bir akrabamız veya komşumuz bize hediye eder ise ne yaparız, diye sorduğunda kocası:
Seviniriz, teşekkür ederiz, diyor. Eşi bu defa:
Ya bir gün gelip de geri alırsa ne yaparız, diye sorduğunda kocası:
Ne yapacağız verirken sevinip de alırken isyan edecek, küsecek değiliz ya, o verdi o aldı deriz. Kocasında bu metaneti gördükten sonra eşi gözyaşlarına hâkim olamayarak:
Kocacığım, Allah çocuğumuzu bize hediye olarak vermişti ama bu gün geri aldı. Çocuğumuz sizlere ömür, dediğinde adamın boğazı düğümlenir, bir müddet sessiz kalır ve:
“Allah verdi, Allah aldı”. Yapacak bir şeyimiz yok, demek ki, böylesi bizim için de çocuğumuz içinde daha hayırlıymış, der karısını kucaklayarak birlikte bir müddet sessiz sessiz ağlar, sonra çocuğunu kucağına alır onu öper, koklar ve defin işlemleri için hazırlıklara başlar.
İşte mutluluğu en güzel anlatan hikaye budur diyorum.