Toplum hayatının hoş görmediği işleri yapan bazı insanlar vardır. Bunların ekseriyeti de eğitimli insanlardır. Bu durumda olanları diğerleri “rahatsız olarak” niteler hatta halk diliyle “kafayı yemiş” görürler.
Bunların içinde sosyal aktiviteleri varken “A” sosyal duruma geçmişleri ağırlıktadır.
İyi yetişmiş diplomalı ve makam mevkilerde bulunmuş kitlelere hizmet etmiş olanları da vardır. Çevreye duyarlılıkları olduğu halde yakın çevreleriyle çokta iyi anlaşamazlar.
Çünkü biriktirdikleri belgelerle bir bağ kurmuşlardır ve o bağı koparıp atamayacak kadar da vefalıdırlar. Ayrıca hatırşinas dertlerini anlatmayan narin insanlardırlar.
Belkide insanlarda bulamadıklarını biriktirdikleri ve tuttukları not kâğıtlarında veya yazılı metinlerde aramaktadırlar.
Ama bir gerçek vardır ki oda yaşadıkları alanları kâğıt yığınlarına çevirirler farkında olmadan aile içinde yaşayan insanları da, rahatsız ederler.
Özellikle yazılı kâğıt biriktirmekte aşırıya giderler evlerini de çöp evler haline getirirler. Diğer aile bireylerini rahatsız eden bu durumdan kurtulamazlar ve yaşadığı barınakları çöplük haline getirdiklerini bile, bile o yazılı kâğıtları bir türlü atamazlar.
Bendeniz bu durumu en acımasız şekliyle yaşayan biriyim, şu anda elimde bulunan 30 yıllık tıraş fırçası ile 40 yıl önce aldığım tıraş tasını bir türlü atamamaktayım.
Örneği çoğaltabileceğim üzere; Askerde bir dörtlük yazmışım o kâğıdı 43 yıldan fazladır hala durdururum.
Çocuklarımın doğumunda eşimin hastaneye yatış kâğıtlarını doğum belgeleri olarak çocuklarıma 30 yıl sonra verdim ve hepsinin duygulandığını gördüm.
Askerde anne, baba, eş ve arkadaş/dostlar a yazdığım mektuplara verilen cevabi mektuplarım, hala mevcuttur ve titizlikle korurum. Nasip olursa bunları kitaplaştırmakta istiyorum.
1971 yılında edindiğim şiir defterlerim hala durur.1985 yılında Kastamonu Kalesi ve tarihi ile ilgili bir hikâye yazmış yayımlama imkânı veya fırsatı bulamamıştım.
Bu hikâye metni 34 yıl sonra ev taşırken diğer belgelerin içinden çıktı.1976 yılında hürriyet gazetesine yazılar göndermişim bazıları yayımlanmış ve gazetelerle o yazılar hala durur.
Ayrıca yaklaşık 40 yıldır çeşitli dergi ve Sinop mahalli gazetelerinde yayımlanan yazılarım çoğu müspette şeklinde bazılarıda basılı olarak hala duruyor.
Eski kitaplar broşürler veya vesikalar/belgeler hep duruyor. Bunları atabilmek her babayiğidin kari değil, lakin bu kadar kâğıt biriktirince de evde kâğıt yığını kaçınılmaz oluyor.
Hatta “siz yabancı değilsiniz” evde huzursuzluklara ve kırılmalara bile sebep olabiliyor.
Çünkü biriken kâğıtlar düzenli bir arşive dönüştürülememiş olduğundan bazen salondaki masayı bile işgal edebiliyorlar ve sevgili refikamın bunları düzeltmesi ile de yerlerinde bulamamış oluyorum.
Aradığını bulamayan birinin ne yapması gerekiyorsa bende öyle yapıyorum ama ses tonunu kontrol her zaman mümkün olmadığından yüksek perdeden konuşabiliyorum.
Bu durumda muhatabı haliyle üzüyor, sevdiği insanın üzülmesi bu sefer de üzeni üzüyor. Böylece bir döngü devam edip gidiyor.
Bu durumlar insanı öyle hale getiriyor ki; Biriken kâğıtları(Belgeleri) Ya bağrına taş basıp çuvallara doldurup atacak, yâda geniş imkâna sahip olup özel bir kütüphane oluşturacak ve gelecek kuşaklara bırakacaksın.
Biz bunun ikisini de yapamadığımız için seçerek önemli kabul ettiklerimizi bırakmaya çalıştık.
Ev taşıma zorunluluğu olunca zorluklarına rağmen tam beş çuval çeşitli kâğıt kitap vs evrakları atma durumuna düştük. Evet, 5 çuval evrakı dönüşüme gönderdik ama inanın içim acıdı ve çok üzüldüm.
Emeğin ve evrakın kıymetini bilmeyen adama bu derdi anlatmak zor olur onu biliyorum. Ama ben biliyorum ki “derdi sadece dertliler” anlar.
Yoksa elin adamı güler ve at ya ne olacak der. Geçmişte Osmanlı arşivleri eski eyaletimize hurda kâğıt olarak su parasına satılmıştı devlet ricalinin de hiç umurunda olmamıştı. İşte onun gibi bir şey.
Ayrıca yazan çizen adamların, kâğıtları çok kıymetli oluyor karışık duran masasının düzeltilmesinden ve el sürülmesinden bile hoşlanmıyorlar. Kâğıtlar onlar için bir sevgili mesabesinde bulunuyorlar.
Bu insanlar aradığını bulma konusunda mahirler o karışıklığın içinde aradıklarını anında bulabiliyorlar ama başka el değince sanki tılsım bozulmuş oluyor. .
Onun için bu adamlara eş olmanın zorlukları bulunuyor.
Neticede kâğıt kalem işi ile uğraşan adamların kahrını çeken hanımlar Allah bilir cennetliklerdir diyorum. Çünkü onlara sabrediyorlar.
Sabrın karşılığı da “cennettir diye inanıyorum.
Sonuçta, “KÂĞIT BİRİKTİRME ALIŞKANLIĞI VE EV TAŞIMA.” İşi olanlara kolaylıklar diliyorum.
Hoşça kalın.