Meseleye insan açısından baktığımızda herkesin bir rızkı, ömrü ve eceli vardır. Biz buna kader çizgisi diyebiliriz. Devletlerin de kurulma, devamında yükselme çökme veya yok olma gibi kader cizgileri bulunmaktadır.
Ancak zamanla insanlar sanki herşey ellerindeymiş gibi kader çizgilerini değiştirmeye çalışırlar.Devletler içinde bu böyledir, yönetenler devletlerin kader çizgilerini değişmek isterken bakarsın geçiş dönemleri bitmiş kaderin üstünde ki kader o millet için tecelli etmiştir.Yani razı olmadıkları kaderlerini değiştirmek mümkün olmamış, bakarsın her şey aslına dönmüş, yerli yerine oturmuş oluverir.
Yapılan reformları bendeniz bu milletin kaderinin tecellisi olarak görüyorum.
Çünkü bizim köklü ve güçlü devlet geleneğimizin son 300 yılda farklı nedenlerle değiştirilmek kader çizgimizin kırmak istendiğini biliyorum. Ama olmuyor, belli bir dönem sonra "Kaderin üstündeki kader" tecelli ediyor ve taşlar yerine oturuveriyor.
Bugünkü durumu Türkiye'de İnsanların layık olduğu idarenin en iyisine doğru gidişini ve bu yolun işaret taşlarının döşenme aşaması olarak görüyorum.
Başkanlık sistemine bu açıdan bakarak Türkiye'deki bürokrasi üzerine durmak istiyorum.
Daha önceki dönemlerde Cumhurbaşkanımızın bürokrasiden şikayetini dile getirmiş olduğunu ve "bürokratik oligarşi" olarak tanımladığını biliyoruz.Ve bürokrasideki yaşanmışlıkları değerlendirmek istiyoruz. Bürokrasinin içinden gelen biri olarak, bürokrasideki tıkanıklığın sebepleri ile bugünkü değişimin kaçınılmazlığını anlatmak istiyorum.
Türkiye'de Harcama yetki ve sorumlulukları Cumhuriyetimizin kuruluşundan 2005 yılına kadar 1050 sayılı Muhasebeyi Umumiye kanununa göre yapılırdı. 2005 yılından sonra da 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu ile yapılmaktadır.1050 sayılı kanun "İta" amirliğinden bahsetmiş ama yetki ve sorumlulukları açıkça tanımlamamış ve bazı yersiz harcamaları da "görev zararı" kavramıyla devletin sırtına yüklemişti.
5018 sayılı kanun harcama yetki ve sorumluluğu ile hesap verilebilirlik ilkesinide getirmiştir. Yani bir birim amiri iseniz bütçenizden ve yaptığınız harcamadan olduğu gibi bütçeye koyduğunuz halde yapmadığınız harcamadan da sorumlu olarak hesap verilebilirlik ilkesini de çalıştırmıştır.
Ancak 5018 sayılı yasa ile getirilen bu ilkeler bürokrasideki geçmişten gelen yapılanma ile sorumluları zora sokmuş, çoğu kez iş yapamaz hale getirmiştir. Örneğin bir yerde birim amiri bütçe ödeneklerini kullanma ve işi yürütme sorumluluğu taşır. Ancak üzerinde hiç bir sorumluluğu olmayan hesap verebilirliği bulunmayan (ara üst yönetici) örneğin Müsteşar Yardımcısı bütçe sorumluluğu taşıyan birim amirinin başında yetkilidir.
Yetkisi olup sorumluluğu olmayan bu makamda oturan insanlar her zaman ufku geniş, kamuda işleyişi bilen, yapılan işe destek olan insanlar olmaya bilir. Kısa görüşlü işin sebep ve bunların sonuçlarını göremeyen, sorumluluğu bulunmayan yetkili bazen kıskanç tavırlarla, bazan nefsini tatminde işleri tıkayan yani Cumhurbaşkanımızın ifadesi ile "bürokratik oligarşı" yı tetikleyen insanlar olmaktaydı.
Örnekleyecek olursak. bir arkadaşım; "geçmişte bulunduğum görevde hizmet binası adeta mezbelelik bir haldeyken, ıslak zeminlerinden başlıyarak sık sık elekrik sigortalarını attıran eski elektrik kablolarının yanmaz kablo ile değiştirilmesi ve hizmet binasında hizmetin verimli hale getirilmesi, binayı besleyen jeneratörlerin 100 kw ya çıkarılması. kazan dairesinde ekonomik ömrünü doldurmuş, patlama tehlikesi bulunan kazanların yenilenmesi ve yemekhanelerin yenilenmesini ve her şeyin yapıldığın,ı başarılı çalışmalar yaptığını; hatta hizmet binasının kanalizasyonunun bile bağlatılmamış kuyularla idare edilir durumdayken bu işleri çözdüğünü, ancak bir dönemde başlarına birinin geldiğini ve "herşeyi bana soracaksınız" mantığı ile işleri tıkadığını ve belki de en tepedeki yöneticiye şikayetle çalışmasının olumsuz karşılığı görev değişikliğini gördüğünü" anlatmıştı.
Yeni sistemde bu tür işlerin çok aza ineceğini sanıyorum.
Kararları incelediğimizde müsteşar ve yardımcılıkları ile alt ara yönetici durumunda olan şube müdürlükleri (merkez teşkilatlarda) ve şefliklerin kaldırıldığını görüyoruz. Ayrıca Müşavirliklerin kaldırılması ve bakanın göreviyle sınırlandırılmış olması önemli görünüyor. Örneğin bazı bakanlık makamına gelenler yakınlarından müşavirliğe atadığı 25 yaşındaki kişiyi ömür boyu devlete yük ediyordu. Yeğenini damadını müşavirliklere atayıp yıllarca bankomat memuru olarak maaş almasını sağlıyan bakanlar olabiliyordu. Şimdi bu durumu değişmiş olarak görüyorum. Bu bakımdan yeni yapılanmanın çok büyük bir reform olduğunu düşünüyorum.
Bakan Yardımcılığı yerine müsteşarlık bırakılsaydı!.. Olabilirdi ama bir düşünürün deyimi ile adı ne olursa olsun adil ve seri yönetim olsun.
Bu cepheden bakınca yetkili sorumluluğu bulunmayan üst ara yöneticilerin kaldırılmış olması bile çok önemli. 20-25 yıl ayni makamda oturan, üretmeyen üst ara yöneticiler bilirim.
Ayrıca 2003 yılında çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolu kanununda Bakanlıklara gerekenden çok fazla kariyer uzman kadroları verilmişti. Bu uzmanlıklar gerektiğinin çok üzerinde bir sayıda olduğundan ekomomik durumları da yüksek olduğundan iş yerlerinde çalışma ortamını olumsuz yönde etkilemekteydi .İmtihanlarla uzman olmakla beraber evrak kaydedemiyecek uzmanlar da bilirim.
Gördüğüm kadarıyla bu duruma dokunulmamıştır. Bunların da bir sisteme bağlanması en azından belli görevlerde 5-10 yıl çalıştıktan sonra bu imkanlara kavuşması daha akılcı olur gibime geliyor.
"KAMUDAKİ DEĞİŞİMİN MEMURLAR ÜZERİNDE ETKİLERİ"ne gelince;
Bu uygulamalar, çalışan memurları olumlu etkileyecektir.,Bunu ben çok önemli bir reform olarak görüyorum. Ama devletin sırtından geçinen, salla başı al maaşı kabilinden asalak memurları da rahatsız edecektir.
Biz umutluyuz ama görelim mevlam neyler.
Selam ve dua ile.
Nezih Yıldırım