MEHMET AKİF VE BİLİNMEYEN GERÇEK.

Bendeniz Türkiye Yazarlar Birliğinin, 58 numaralı üyesiyim, bu da kuruluşun ilk üyelerinden olduğumu gösterir. Bu seçkin kuruluş, her sene, 27 Aralık’ta Mehmet Akif'i anar.12 Mart’ta da İstiklal Marşımızın kabulünü kutlar.

Toplantılar İstiklal marşımızın yazıldığı Tacettin Dergâhında yapılır. Anma ve kutlama toplantılarına konjonktüre göre devlet erkânından da katılanlar olur.

Evvel (2019) yılki anma törenine bakan düzeyinde katılım gerçekleşti.

Geçen (2020)yılki anma törenine ise, katılım geçmiş yıllara göre daha da fazla ve gayet te canlı idi. Genel toplantılarda olduğu gibi protokol konuşmaları yapıldı şiirler okundu ve görkemli güzel bir anma toplantısı yapıldı.

Ankara’da tören manzaraları böyleydi.

Ankara’da anıldığı gibi 2019 senesi 27 Aralığında da, İstanbul’da ki mezarı başında da anıldı.  

Hem de daha fazla kalabalık ve daha canlı bir ortam içinde. Ankara’da ve İstanbul’da ki anma törenine öğrencilerinde yoğun ilgi gösterdiği memnuniyetle görüldü. Mehmet Akif'in anma törenleri “Bazı ölülerin dirilerden daha güçlüdür” özdeyişini hatırlatır nitelikteydi.

Sonuçta M.Akif ’in ölümün (1936)den bugüne aradan 80 küsur yıl geçmesine rağmen gönlümüzdeki yeri bakımından daha diri duruma geldiğini gördük. Bu gerçek televizyon kanallarının çoğunda görüntülendi.

Bu vefa bizleri memnun eden güzel şeyler, Milli şairimize karşı bir kadir kıymet bilirlik abidesi gibi.

Bir milletin milli şairini görkemli törenlerle anması milletimizi çok memnun etmektedir. Tekrar gibi olacak ama “bazı ölülerin öldükten sonrada daha diri hale geldiğini” gösterir.

Bu faaliyetlerden memnuniyetimi ifade ederek;  M.Akif' in hayatını incelemeye çalışmış biri olarak, sizlere başka bir şey söylemek istiyorum.

Mehmet Akif, İstiklal harbimiz döneminde en büyük irşat görevi yapanlardan biridir. İstiklal marşımızı yazarak  “eserinin” devletimiz gibi ebedileştiğini görüyoruz. İstiklal marşımızdan başka, Çanakkale'deki ruhu da mükemmelce haykırmış ki,kurtuluş mücadelesine katkısı ise Kastamonu Nasrullah cami minberlerinden yaptığı haykırışlar, ordunun maneviyatını artırmak için askerlere dağıtıldığı gerçeği karşısında,düşününce hizmetini ifadede söz yetersiz kalır.

Halkın “cihat” ruhunu diri tutmak ve ülkenin esaretten kurtulması için olağanüstü yoğun bir gayret göstermiş ve çok mücadele etmiştir.

Ne var ki kendine seçtiği yaşam tarzından mıdır nedir? Tam olarak bilemeyiz, sonradan Mısır’a gitmek zorunda kalmış ve çok büyük vatan hasreti ve maddi sıkıntılar çekmiştir.

Ayrıca; İstiklal marşı için konulan “ödülü” (parayı) de kabul etmemiş, o millet aşığı adamın, tamda parayı kabul etmediği dönemde sırtında paltosu bile bulunmadığı bilinmektedir.

Her şeyini bu millete vermeye adamış bir şair iken, sonraki dönemlerde, maalesef ki merhuma maaşı bile ödenmemiştir. Maaş ödenmeme sebeplerini ve neden bir paşaya muhtaç hale getirildiğini çok düşünmüşümdür.

İslamcı ve ümmetçi bir şair olduğu gerekçeleriyle maaş ödenmediği yönündeki iddiaları doğru mudur?

İslamcı bir şair olarak bilindiği halde Oğlunun kışlada kuran meali okumasından dolayı “irtica” suçunu!.. İşlemesine, tepki gösteren Akif, “çocuğunki divanece bir harekettir, Asker koğuşunda tefsir olur mu? Bugünkü inkılâp rejiminden bu derece gafletin manası ne?” yorumunda bulunmuştur.

Bu yorum Mehmet Akif’e aitse evlat şefkati inançlarının önüne mi geçmiştir?

NEDENİ BİLİNMEYEN GERÇEK:

İstiklal marşının yeniden yazılmasını isteyenlere “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın” dediğini biliriz.

Böylesi istek için,gelenlerden, biri de (Hamdullah Suphi Tanrıöver)’dır. “bu marşın nasıl yazıldığını o herkesten daha iyi bilir, siz ona söyleyin Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. ”demiştir. Cümle içinde geçen “O” işaretin ‘öznesin de’ ATATÜRK’MÜ kastedilmiştir onu bilemeyiz.

Kendisine verilen Kur’an meali çalışmasını tamamladığı halde Mısır/Kahire’de bulunan Yozgatlı Müderris İhsan efendi ye teslim edip yakmasını vasiyet etmesi doğru mudur? Doğru ise o kadar emek verdiği bir çalışmayı neden yaktırmıştır?

Mehmet Akif’in çektiklerine bakınca, oğlunun Çetin Altan’dan harçlık isteyecek duruma düşürüldüğünü ve bir kamyon kasasında belki de donarak öldüğünü duyunca ve bugünkü şaşalı törenlere bakınca, ölünce kıymetleniyor insan, kıymetin bilinmesi için “ölmek mi lazım” diyesi geliyor insanın.

Selam ve dua ile.