YA BU DEVEYİ GÜDECEKSİN!
Konu:Manzum Hikaye.
Yazan: Nezih Yıldırım.
Bir son bahar akşamı, hava açık, Gökyüzünde renk
Gözleri parlıyordu, Çoban yıldızına denk.
Hafifden esti rüzgâr, fısıldadı yapraklar.
Sanki döşek olmuştu pak ve temiz topraklar.
Önce güneş sarardı.Sonra hava karardı.
Süzülmüştü ışıklar, öpüşürken âşıklar.
Dolunay sukuta erdi. Ay dede ışık verdi.
Kabarmıştı yılanların hisleri. Vahşiceydi kertenkele sesleri.
Önce toprağı dinledi. Sonra hafif inledi.
Geliverdi,yer tanrısı.
-O Hades. Yok Romalı Venüs.
-Aşk tanrıçası mı geldi.
-Ben bilirdim,tanrılar öldü.
-Dedi nefis azarsa? Tanrılar bize kızarsa.Toprağı tekrar dinledi. Ama sırrını bilmedi.
Can vermişti yeniden toprak. Fısıldadı yine yaprak.
Dikildi çınarın dibinde, güllü mendil cebinde.
Bekliyordu bir adam.
Önce gülü kokladı.Sonra koynunda sakladı,
-sevgilim işlemiş bunu.Bu sevdanın gelmez sonu,
Bir ah çekti derinden. Yüreği oynamıştı yerinden.
-Venüs dedi bir baktı.Sonra Kalbini yaktı.
Töreler hani, nereye gitti? Demek bu iş bur da bitti.
Derken, döküldü sözler. Dedi “deşile gözler”.
Önce ateşlerde yanacak. Sonra aşkı anlayacak.
Sen bu işi rezil ettin, cezayıda hak ettin.
Unuttuysan hatırlarsın, sen kendini ne sanarsın.
Tekrar etti sözlerini, fal taşı gibi açtı gözlerini.
"Ya bu deveyi güdeceksin. Ya bu diyardan gideceksin."
Anlayış böyledir bizim törede.
-Hoş görü mü? Gitti bilmem nerede?
Vazgeçmek daha zordur ölmekten.Ölüm bin kez iyi sözden dönmekten!
Biz ölümü öldürdük,” kendimizi kandırdık.
“Herze” hemen kükredi,sözü söze ekledi.
O güzel de sessiz, sessiz derinden.
Bu kadarı fazla” dedi yerinden.
Tahsin içten ağladı.Sözü söze bağladı.
-Ben genç idim oda henüz çocuktu.Biliyordum ilçesi de çubuktu.
Onun yaşı tam on yedi. Benimki de üç yaş daha öndeydi.
Bir kaç yıldır görmemiştim. Hiç hal hatır da sormamıştım.
Serpilmişti zülüfleri gerdana. Onu gören karşı gelir fermana.
Ben bakınca mahallede gülerdi. Al götür beni uzaklara derdi.
O gülerken çekerdim ben içimi. Nasıl göze alabilirdim ki geçimi.
Şartlar ağır geleceğim korkulu. Hem de fakir, bu Allah kulu.
Bana zindan olmuştu neşe.
Dünürlerse, geliyordu peş peşe.
Bir gece de tam ikisi üçü. Cabasıydı dördüncüsü.
Bu fakirin yok sırtında abası. Bir yandan da istemiyor babası.
O gün geldi verdiler bir deliye. Nasıl kıydılar ki Selviye.
Düğün oldu, coştu millet neşeden. Bende durdum seyrettim bir köşeden.
Dansa kalktı, ince ruhu zarifti. Damat ise kazık gibi herifti.
Dans edipte döner iken masaya.
Beni gördü sıkışmıştım köşeye.
Birden durdu, bana baktı. Bakışları ateşten de sıcaktı.
Mutluluk diledim, dil ucuyla.
Hem de geri baktım,göz ucuyla.
Hayal ettim o güzelim günleri.
Gül gibiydi gerdanında benleri.
Bozmadım ortamı gittim uzağa.
İnsanoğlu düşüyormuş tuzağa.
Oda gördü sararmıştı "rengimi."
Elbette ki biliyordu derdimi.”
Duramadım çıkıp gittim salondan.
Mutluluk mu? Çıktı gitti “buradan.”
Gelmez geri geçip giden o günler.
Meyhaneler mesken oldu o yıllar.
Geceleri içip sızıp,kalmışım.
Ne kadar da, boş hayale dalmışım.
Demiştim ya töre bizde katıdır.
………………………………………………..
Geçti gitti birer, birer seneler.
Sonra, iki üç olmuş bebeler.
Demiştim ya düşmüş o da deliye.
Olanları söylemiştim Veli’ye.
Dedi “Cemal temiz ve de iyidir.
Malı mülkü sermayesi kavidir.
Bilmez misin kuru sevgi,karın doyurmaz.
Aç gönülde yara hiçte onulmaz.
Tahsin duydu bunlara hem üzüldü. Pişman oldu hem de gönlü ezildi.
Tövbe etti mutluluklar diledi.Bir daha mı? Onu asla görmedi.
Hiç kimseye sırrını da vermedi.
Gördüyse de baktı kardeş gözüyle.
Geçmişini unuttu o,sözüyle.
Herkesin ki mutlu olsun yuvası. Elbet geçer bu gençliğin havası.
Mutluluğu ben evimde aradım.
Hem de gittim, mahalden ıradım.
Geçti gitti,kafamı hiç yormadım.
Kimseye de artık onu sormadım.
Allah bilir geçmişini unuttum. Uzaklaştım karlı dağı yol ettim.
Herkese ben mutluluklar diledim.
Başka bilmem sade bunu söyledim.
Bu “manzumu” Okudunuz! Bilirim.
Sizlerin de vefasını görürüm. Öce sağlık sonra huzur dilerim.
Yarınları bekleyip de görelim.
Hoşça kalın