Bazı olaylar iki kelimeyle özetlenebilir. Aslında bu söylemler önceden kurgulanmış da değildir. Ama butür veciz söylemlerin gizemi,  çoğu kez sonradan anlaşılır. İlginçtir ama bu tip cümleler bazen öyle derin ifadeler barındırır ki, neredeyse ciltler dolusu kitapların manasını taşır içinde.

 Bu manada yaşanmış böyle  bir olay ve söylenmiş  bir sözden yola çıkarak, insan psikolojisinin bazı olayların mantığını anlamada ne kadar geç kaldığını anlatmaya çalışacağım.

            Olay şu; 18 Şubat 1973 günü yağışlı bir havada düğünümüz olmuştu, o tarih de işimiz gücümüz pek düzenli sayılmazdı, tahsilimize de ara vermek zorunda kalmıştık. Ölüm ile Nikâhın ileri, geri gitmeyeceği inancı ile daha henüz çocuk yaşta evleniyorduk. Ankara Akdere’de kirada oturduğumuz evin bahçesinde masalar(Oyun yeri) kurulmuş adamlar Boyabat davul zurna ekibi eşliğinde, oynayıp zıplıyorlardı. Çiftetellisinden misketine kadar herkes bir havadan gidiyordu.

            O günün şartlarında Akdere (bugünkü Peyami Sefa Mah)nin en iyisi sayılacak bir evde de (Boyabat/Y.Akpınar Köyünden)İsmail Yıldırım (dayımız) oturuyordu.

İsmail dayı Galerici idi, iyi para kazanıyor ve cemiyette sözü dinlenip hatırı sayılıyordu.

Lakin paranın rahat bırakmayışından olacak ki, 3 çocuk babası olmasına rağmen, ikinci evliliğini yapma hatasına düşmüştü.10 Yıl memuriyetten sonra İstifa ederek evlilik yapan Raziye yengede İsmail dayıda mutlu olamamışlardı. Paralı olmalarına rağmen mutlu sayılmazlardı ve kısmen bunalıma düşmüşlerdi. Çoğu kez çeşitli ilaçlar alarak, sık, sık intihara teşebbüs gibi şanssızlıklar yaşıyorlardı.

            Bizim düğünde de benzeri olaylarla yaşamışlardı.Tam da bu ortamda, Evinin balkonundan bakan İsmail Yıldırım oynayıp zıplayanlara bakıyor.Ula bu dünyanın gamı bizemi diyerek kendi kendine mırıldanıyor ve tam oyunculara yönelerek, “Eyy!.. Hanoğlu köylüler, Oynayın, oynayın beş lirası olan oynasın” diye bağırıyor.

Bu lafı duyan yakınlarımız bu ne demek oluyor niçin böyle bir laf söyleniyor. Bu bizi küçümsemedir vs. diye tepki gösteriyorlar. İsmail dayı ise bunları Belkide gale almıyor ve hiç oralı olmuyor.

Bizimkilerse her kafadan bir ses dercesine, kendilerine göre bir şeyler söylüyorlar. Bu tip olaylarda kimin ne dediği pek anlaşılmazsa da, laf bitecek değil ya uzat uzatabildiğin kadar türünden konuşmalar devam ediyor.

            Derken,  bu lafın anlayış mantığını şimdi daha iyi anladığımı düşünerek, yazımızı “beş lirası olan oynasın” başlığı ile ifa de ediyorum.

Geçmişte yaşanmış olayı sizlerle paylaşırken düşünüyorum da. Gerçektende İnsan hayatında öyle zamanlar oluyor ki, geçmişte yaşadığın yokluk kıtlık gibi büyük sıkıntılar.

Bakıyorsun ki geçmişin güzel anıları olarak hatırlanıyor.

Ve sanki o günler büyük bir arzu ile adeta özleniyor. Geçmişe göre daha çok imkânlara sahip olmamıza rağmen millet olarak, hiç mutlu olamıyoruz.

Bazı zamanlar düşünmüşümdür “bize her gün bayram olsa” ne olur.? Sorumsuz günü gün eden bir toplulukmu?

Yoksa bunca derde rağmen soran, sorgulayan sıkıntılı olmasına rağmen düşünen bir toplulukmu?.

            Ve ben hep özlemişimdir!.,

Yoksulluğa rağmen oynayıp zıpladığımız o günleri. Ve de şimdi daha iyi anlıyorum “Beş lirası olan oynasın” sözünün sihirli gizemini.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Nezih Yıldırım